“DOĞA VE İNSAN” KONULU DENEME YARIŞMASI  ÖDÜL TÖRENİMİZ YAPILDI

“DOĞA VE İNSAN” KONULU DENEME YARIŞMASI  ÖDÜL TÖRENİMİZ YAPILDI

Eğitim Sen Antalya Şubesinin her yıl düzenlediği kompozisyon yarışmasının bu yılki teması “Doğa ve İnsan”dı. Yarışma, Muratpaşa Belediyesi Kültür Salonunda 1 Temmuz 2021 tarihinde gerçekleştirilen ödül töreniyle sona erdi. Sunuculuğunu Şube Sekreteri Güneş Adsız’ın üstlendiği tören geniş bir katılımla Üyelerimiz Duygu ve Ferhat Başbağ’ın müzik dinletisiyle gerçekleşti.

Ülkemizde ve dünyada nükleer enerjiye, termik santrallere, siyanürle altın aramaya, HES’lere doğayı yok eden tüm girişimlere karşı suyunu, havasını, ormanını korumaya çalışan insanlarla; Bergama’dan Alakır Vadisi’ne, Cerattepe’den Hevsel Bahçeleri’ne Kaz Dağları’ndan İkizdere’ye doğayı ve yaşamı savunanlarla dayanışma duygularının dile getirildiği ödül töreninde Eğitim Sen Antalya Şubesi adına Şube Başkanı Nurettin Sönmez, Muratpaşa Belediyesi adına Belediye Başkanı Ümit Uysal yarışmayla ilgili duygu ve düşüncelerini paylaştı.

Yarışmada birinciliği kazanan Alanya Fevzi Alaettinoğlu Anadolu Lisesi öğrencisi Açelya Ünal, ödülünü Belediye Başkanı Ümit Uysal’ın elinden aldı. Yarışmanın ikincisi ödülünü Eğitim Sen Şube Başkanı Nurettin Sönmez’den alan Şehit Celal Özcan Anadolu Lisesi öğrencisi Havva Sıla Başer oldu. Yarışmanın üçüncüsü Adem Tolunay Anadolu Lisesi öğrencisi Rojin Bakan ödülünü Seçici Kurul Üyesi Ayten Bayar’dan aldı.

Bu yıl ilk kez verilen Jüri Özel Ödülü Merkez Anadolu Lisesinden Deniz Yıldız’a Şair Şükrü Erbaş tarafından verildi.

Merkez Anadolu Lisesinden Mustafa Ümit Ünal ve Bilge Çelebi, Dr. İlhami Tankut Anadolu Lisesinden Berfin Bozkuş, Yavuz Selim Anadolu Lisesinden Akif Efe Gürcan, Halil Akyüz Anadolu Lisesinden Gülsüm Güler, Kaş İsmet Köroğlu Anadolu Lisesinden Ebru Leylek, Alanya Fevzi Alaettinoğlu Anadolu Lisesinden Cemre Nehir Karain mansiyona layık görüldü. Mansiyon alan öğrencilerin ödülleri Eğitim Sen Antalya Şubesinin önceki dönemlerinde başkanlık görevini yerine getiren Kadir Öztürk, Kadir Zeybek, Garip Erdoğan ve Ali İhsan Görmez tarafından verildi.

Yarışmaya katılan diğer öğrencilere kitap setleri ve katılım belgelerinin öğretmenleri tarafından verildiği tören fotoğraf çekimiyle sona erdi.

 

Yarışmamızın Birinci Açelya Ünal

Eseri

KARANLIĞIN İÇİNDEKİ AYDINLIK

Açmıştı gözlerini etrafa bakınıyordu ama bir türlü göremiyordu. Her yer karanlıktı oysaki daha sabahtı, akşam olmamıştı. Kalktı yataktan ailesini aramaya başladı. Evde kimse yoktu. Daha da korkmaya başladı, herkes bu karanlıkta nereye gitmişti? Hadi gittiler, onu neden almamışlardı? Ne yapacağını bilmiyordu, ağlamaya başladı. Oturdu camın önüne biri geçecek mi diye beklemeye başladı. Bir saat oldu iki saat oldu ne gelen vardı ne giden. Dayanamıyordu. Kendine kızdı. İçinden gelen ses, “Ne bu korkaklık? Kalk çık dışarı ne oluyor anlayalım.” diyordu. Ama korkuyordu. Yine de cesaretini topladı ve çıktı. Herkes, elinde bir şey oradan oraya koşturuyordu. Ama o neydi? Ellerinde taşıdıkları şey neydi? Karanlık ve sisten hiçbir şey görmüyordu. Yanlarına doğru gitmeye başladı.

“Ne yapıyorsunuz? Neden koşup duruyorsunuz? Lütfen cevap verin ne oluyor?” diyordu ama kimse dönüp bakmıyordu. Fark ettiği ilk şey şuydu: Kime ne sorsa cevap vermiyor, arkasını dönüp gidiyor, giderken de lanet okuyordu. Diğer fark ettiği şey de etrafta koşturanlar içerisinde hiç kendi yaşıtı insanlar yoktu. Hepsi yaşça çok büyük insanlardı. Gittikleri yöne doğru o da gitmeye başladı. Bir de ne görsün! Tüm karanlıklar içinde bir aydınlık ve aydınlığın içerisinde ağaç diken binlerce insan. Gördüğü şeye inanamamıştı. “Acaba rüyada mıyım?” diyordu ve bu sefer o aydınlığa yaklaşmaya o kadar korkuyordu ki bu korkusu evden çıkmadan önce olan korkusundan daha fazlaydı. İçeriden bir ses duydu “Ayşe, kızım gel lütfen. Artık görün bizi ne olur görün artık.” diyordu. Bu ses, annesinin sesiydi. Titreyerek o aydınlığa doğru yürümeye başladı. Sesin geldiği yere doğru gitti. Koşuşturma içerisinde, ne olduğunu sorarken onu öldürecekmiş gibi bakan gözler, şimdi ona şefkatle ve memnuniyetle bakıyordu. Anlayamıyordu, annesine sokuldu ve sordu. “Neler oluyor? Ben hiç anlamadım ne olur anlat.” diyordu. Ama annesi cevap vermiyor, eline fidan tutuşturuyordu. “Hadi şunları dik. Soru sormayı bırak.” diyordu. Bunu saatlerce yaptılar, belki altı belki yedi saat boyunca ağaç diktiler ama tek kelime eden yoktu. Çok yorulmuştu ve artık herkes dağılmaya başlamıştı. Hepsi birer birer o aydınlıktan çıkıp eski karanlığa ve sise karışmıştı. Ayşe yine soruyordu, “Anne, ne oluyor neden durmadan ağaç dikiyoruz?” Annesi manasız bir şekilde bakıyordu.

Ayşe, “Tamam tamam kızma anladım. Geçtiğimiz gün bahsetmiştin fidan dikme yarışması var diye. Ben de ödülün ne olduğunu sormuştum, sen de sinirlenip gitmiştin. Ee kim kazandı, ödül neymiş? Niye hiç arkadaşım yok burada? Dur dur belki sosyal medyada paylaşmışlardır birinciyi bakayım hemen.” dedi ve o anda eline telefonu alır almaz telefon bir kum gibi dağıldı elinde. Annesi, Ayşe’yi hırpalayarak, “Nasıl görmezsin? Nasıl bu kadar kör oldunuz siz? Görmüyor musunuz o yediklerinizin içtiklerinizin çöplerini yerlere atmanızdan, fabrikalardan çıkan o iğrenç gazlardan, sürekli elinizde dolaştırdığınız parfümlerden saçılan o kimyasallardan, kimsenin dönüp bakmayacağı ama sizin reklam uğruna bastırdığınız o binlerce işe yaramaz broşürlerden biz nefes alamayacak hale geldik. Bitti, görmüyor musunuz bitti her şey bitti! Ne doğa kaldı ne hayvan kaldı yakında bizler de öleceğiz ama siz hâlâ evden adımınızı bile atmıyorsunuz. Elinizde telefon, tablet, bilgisayar… Sizin hayatınız insanlar bugün ne yapmış ne yemişler ne giymişler olmuş. Hiçbiriniz öldüğümüzün farkında değilsiniz. Sen hâlâ diyorsun ki neden arkadaşlarım yok, dur sosyal medyaya bakayım paylaşmışlardır kesin bir şey, ne bu yarışmanın ödülü, kim kazandı, neden gitmiyoruz, çok yoruldum.. Sana bir şey söyleyeyim bak dinle, biz bunu her gün yapıyoruz. Bu gördüğün aydınlığı genişletmek için her gün saatlerce beraber çalışıyoruz. Kazananı ise hepimiziz, buradaki herkes kazanıyor. Biz nefes alıyoruz daha ne büyük kazanç olabilir. Sen bunu,  bugün fark ettin. Ne oldu? Telefonunun şarjı mı bitti yoksa internet mi kesildi ne oldu nasıl anladın?” dedi.

Birden alarm sesiyle uyandı. Gözlerini açmadan alarmı susturdu. Gözlerini açmaya korkuyordu. Çünkü rüyası ona o kadar gerçek gelmişti ki kan ter içinde kalmıştı. Kalkmadı, dakikalar geçti uyanıktı ama kalkmıyor gözlerini açmıyordu. Annesi geldi, “Uyan artık saat kaç oldu.” diye ona çıkıştı. Bu uyarıdan sonra artık kalkmalıydı. Korkarak gözlerini yavaşça açtı ve derin bir “oh!” çekti. Odasına güneşin ışıkları vuruyor odanın içi parıl parıl parlıyordu. Etraf aydınlıktı. Kalktı yataktan ama her zamanki yaptığı gibi uyanır uyanmaz eline telefonu almak yerine koşarak bir şişeye su doldurdu. Hemen evinde hiç yüzüne bile bakmadığı o güzel çiçekleri sevgiyle suladı. Dışarıdaki kedilere su ve yemek götürdü. Eve döndüğünde hâlâ huzursuzdu hâlâ bir şeyler yapamamış hissediyordu daha ne yapabilirim diye düşünüyordu. Sonra annesinin yanına gitti . Annesi, neden bugün farklı davrandığını sordu. Hiç cevap vermedi. Çünkü utanıyordu. Bunca zaman yapmadıklarından utanıyordu. Hemen çantasını aldı dışarı çıktı. Bahçede gördüğü çöpleri toplayıp çöp kutusuna attıktan sonra okulun yolunu tuttu. Okula gittiğinde ders arasında arkadaşı yanına geldi. “Gördün mü bugün paylaştığım fotoğrafı? Çok güzel çıkmamış mıyım ama?” diye sordu. Ona hiç cevap vermeden tiksintiyle baktı. Bu yaptığı arkadaşının gücüne gitmiş olacak ki herkese gidip bunu anlatıyordu. Herkes ona bakarak bir şeyler konuşuyordu. Aldırmadı. Zil çalmış ders başlamıştı ama onun aklında hâlâ rüyası vardı. Teneffüs olsa da hemen bir şeyler yapmaya koyulsam diye düşünüyordu. Nihayet zil çaldı. Koşa koşa merdivenlerden indi ve bahçeye çıktı. Görevliden bir poşet ve eldiven istedi bütün plastik su şişelerini topladı ve geri dönüşüm kutusuna attı.Herkes şaşkınlıkla bakıyordu. Onun yapacağı iş değildi bu. Teneffüste sınıftan bile çıkmayan böyle şeyleri umursamayan kız elinde poşet, çöp topluyordu.

Bunu günlerce yaptı. Her gün başka bir şey yapıyordu. Ya şişe topluyor ya yük yük su çekerek bu sıcak günlerde susuzluktan kuruyan ağaçlara su veriyor ya da evden getirdiği yemekleri kaplara dökerek hayvanlara götürüyordu. Bu yaptıkları tabii ki öğretmenlerinin gözünden kaçmadı. Ona bir fidan hediye ettiler ve bunu beraber dikip üzerine ismini yazdılar. Evet, o ağaç onun olmuştu. Bu ödül herkesi çok kıskandırmıştı. Koca okulda kendine ait bir ağaç… Nasıl olur? Neden diğerlerine de böyle bir şey vermiyorlar? Sonra sinirlenip hep beraber Ayşe’nin günlerdir yaptığı şeyi topluca yapmaya karar verdiler. Belki onların da kendine ait ağaçları olurdu. Evet yaptılar. Yaptıkça bu güzellik onların o kadar hoşuna gidiyordu ki yaptıkça yapası geliyordu hepsinin. Her yer tertemiz ve yemyeşil oldu. Hatta o kadar temizdi ki artık herkes o okuldakileri parmakla gösteriyordu. Onlarla gurur duyuyordu. Ve sonunda istedikleri oldu. Okul müdürü her  öğrencisine birer fidan yani nefes hediye etti. Herkes geleceğe nefes olmak için kendi adlarına ait o fidanı dikti. Ayşe’nin gördüğü o rüya olmasa belki bu güzel şeyler olmayacaktı. Ayşe o gün  fidanların dikilişini izledikten sonra, ne kadar güzel bir şey yaptığını düşünerek gitti evine. “Keşke daha önce bunun farkına varıp yapsaydım.” diye iç geçirdi ama olsun. Geç olsun, her şey bitmiş olmasın.

 

Açelya Ünal

Alanya A.Fevzi Alaettinoğlu And.L.

Sendikamızdan Haberler